913. Yazgı

· 6 dakikada okunur
913. Yazgı
Fotoğraf: Dim Hou / Unsplash

"Umut, gezegenimizde bu isimdeki ilk kişisin. Kendini özel hissediyor musun?" dedi tatlı bir kadın sesi.

"Evet. Büyüyünce gazeteci olacağım," diye yanıt verdi çocuk.

Stüdyodaki seyirciler bu cevaba kahkahalar atarak karşılık verdi. Soruyu soran sunucu ise hüzünle çocuğa baktı.

"Gülmeyin!" diye bağırdı çocuk. "Babamın mesleğini yapmayacağım."

Bir anda herkes sustu. Bir adam öfkeyle "Yayını kesin!" diye bağırdı. O karmaşada sunucunun çocuğa ufak bir tebessüm ettiğini sadece ben fark ettim. Çünkü o çocuk bendim.

Babam omuzlarımdan tutup sarstı beni. "Umut! Neden böyle bir şey dedin? Neden?"

"Baba, kızma lütfen."

"Lütfen kızma," diye mırıldandım.

"Tabii ki kızgınım Umut," dedi bambaşka bir ses.

İrkilerek uyanmamla yan masadaki iş arkadaşımın aramızdaki paravandan uzattığı kafasını gördüm.

"Yine ne var Mine? Müfettişler bugün gelmeyecek ki. Kaç gündür uykumu bölmeyi huy edindin."

"Mektup," deyip masama bir zarf attı ve hışımla patronun ofisine yöneldi. Belki anlık öfkesiyle beni şikayet ederdi ve kovulurdum. Yüzüme bir tebessüm yayıldı ve kovulsam da kast sisteminden dolayı meslek değiştiremeyeceğimi hatırlamamla o minik tebessüm kaskatı kesildi. Neyse ki elime aldığım mektup, bu can sıkıcı düşüncenin etkisinin tüm güne yayılmasını engelledi.

Bu devirde kim mektup gönderirdi ki? Resmi bir evrak olmalıydı. Merakla mektubu açıp okudum. Biri vasiyetinde bana mı yer vermişti? Daha neler! Bu yazı bana gelmiş olamazdı. Bana miras bırakabilecek kadar iyi olduğum akrabam yoktu. Tekrar tekrar adımı kontrol ettim. Umut Birinci yazıyordu. Yani yanlışlık yoktu. Belgenin sonunda bir avukatın telefonu vardı. Numarayı rehberime ekleyip mektubu pantolonumun cebine sıkıştırdım.

"O neymiş?" dedi Mine. Deminki bozuntusundan eser yoktu ya da bunu iyi saklıyordu.

"Resmi bir evrak. Uğramam gereken yerler var," diye geçiştirip "Beni idare edersin," dedim ve çıkışa yöneldim.

"Ceketini unuttun." Mine'ye döndüğümde bana yine nutuk atacağını hissettim. "İsmin insanlarda sempati uyandırıyor Umut. Fakat ünün iş bulmanda bir yerden sonra işe yaramayacak. Böyle bir isimle önemli bir kaderin olmalı. Eminim ki davranışlarına çekidüzen vereceksin."

Kafamı salladım. "Herkes muhasebeci olarak mühim işler yapmamı bekliyor. Muhasabeci!" diye söylenerek yürümeye devam ettim.

Sokak bomboştu. Telefonumu çıkarıp avukatı aradım.

"Ben Avukat Selim 205. Kiminle görüşüyorum?"

"Umut 1. Şey için aramıştım. Bugün ofiste bana bir mektup geldi. Galiba bana bir şeyler miras kalmış."

"Merhaba Umut Bey. Ofisim Kader Caddesi'nin başında. Müsait olduğunuz bir gün gelirsiniz. İyi günler."

"İyi günler. Şey, bana kimden ne miras kalmış? Ah, kapatmış bile."

İş yerim caddeye yakın sayılırdı. İçimde büyüyen merakla adımlarımı hızlandırdım. Hatta bir yerden sonra koşmaya bile başladım. Caddenin oraya vardığımda yavaşladım ve etrafıma bakındım.

Avukatın ofisi caddenin köşesindeydi. Böyle merkezi bir yerde ofisi olduğuna göre avukat zengin, müşterisi daha da zengin olmalıydı. Binaya girerken bana miras kalan evi hayal ederek sırıttım. Asansöre bindiğimde aynaya bakarak kravatımı düzelttim. Artık nefret ettiğim işi yapmama gerek kalmayacak kadar zengin olabilirdim.

İçeri girdiğimde güler yüzlü bir beyefendi beni selamladı.

"Selim Bey?"

"Evet, benim. Buyurun, hemen resmi işleri halledelim. Yazgı Teyze'nin nesisiniz? Aile dostu falan mı?"

"Bilmiyorum," dedim. Adam önce tuhaf bir şekilde bana baktı. Sonra yüzünde düşünceli bir ifadeyle "Ününden dolayı birinin vasiyetinde yer alan ilk kişi değilsinizdir. Sanırım her şeyde ilk olamazsınız," deyip komik bir şaka yapmışcasına kahkaha attı. Zoraki bir şekilde gülümsedim.

Avukat çantasından kalın bir kitap büyüklüğünde bir paket çıkardı. Üzerinde "Umut'a" yazıyordu. "Burayı imzalayın," dedi. Pakette bir ev anahtarı veya araba anahtarı olduğunu umarak evrağı imzaladım. Merakla paketi açacaktım ki avukat kolumu tuttu. "Evinizde açarsınız demişti Yazgı Teyze. Çok iyi kadındı."

"Evet, öyleydi," dedim ezberden. Avukat ile vedalaşıp kendimi dışarı attım. Ara bir sokağa geçince paketi açacak oldum ama tatlı ve yaşlı bir kadının vasiyetine ihanet edemezdim. Aceleyle durağa yöneldim. Metroda tanımadığım insanlar bana selam veriyordu. Çok bunalmıştım.

Bitmek bilmez bir yolculuğun sonunda evime vardım. Tek odalı daireme girince derin bir nefes alıp verdim. Hemen paketi yırtarak açtım. İçinden bir defter çıktı. Defteri salladım. Belki sayfaların arasında para falan vardır diye. Sadece bir kağıt düştü içinden. Üstünde "205. Selim'den" yazıyordu. Şöyle bir baktım.

Selim Bey, Yazgı Teyze'yi evinde ölü bulmuş. Vasiyet de ölümden hemen önceki gün hazırlanmış. Bir de evdeki eşyaların ayrıntılı bir tasviri vardı. Yazgı Teyze'nin bardağındaki suyun ne kadarının içilmiş olduğu bile yazılmıştı. Kağıtta bunun dışında ilginç bir şey yazmıyordu.

Koltuğuma oturup defteri incelemeye başladım. Bu bir otobiyografiydi. Yazgı Teyze'nin doğumundan başlıyordu. Tanrı bakış açısıyla yazılmıştı. İlk cümlesi, Plütonlu 913. Yazgı şu bu tarihte doğmuştu gibi bir şeydi. Her şey şaka gibiydi. Acaba kadın ünümü kullanarak biyografisini mi çıkarmak istiyordu?

Kendimi zorlayarak ilk üç sayfayı okudum. Gerçekten berbattı. Kim otobiyografisinde hatırlamadığı çocukluğundan bahsederdi ki? Belki de kadın deliydi. Selim Bey'in oda tasviri kesinlikle daha edebiydi. Bu düşüncemden utanarak sayfalara hızlı hızlı, atlaya atlaya sayfalara göz attım. Bir yerden sonra yazı stili değişiyordu. Burada bambaşka bir üslup kullanılmıştı. Farklı yazının başladığı yere döndüm. Küçük bir çöp adam çizilmişti buraya. Sayfaları bu sefer yavaş yavaş çevirmeye başladım. Sonra şu cümleyi görünce durdum: “Umut, bu sayfayı oku lütfen.” Kağıt belki de bu sayfanın arasından düşmüştü. Merakla okumaya başladım:

Çaldığım günlüğüm, benim tüm kaderim, doğumum, yaşamım ve ölümüm,

Bugün ilk defa sana ben yazacağım. Biliyorum, şimdiye dek melekler tarafından dolduruldun ama vakit geldi. Hayatımdaki seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmemesinden bıktım. Öncelikle ucuz bir deftermişcesine sana çöp adam çizdiğim için özür dilerim. Eşin benzerin yok senin, haklısın fakat elime kalemi alınca ne yapacağımı şaşırdım. Hayatımda ilk defa bu kadar büyük bir güç sahibiyim. Hiçbir insanın yapmadığını yapıp son kısımlarını okudum. Yalnızlık ve pişmanlık dolu bir hayat...

Şansım şu ki melekler kader defterime kurşun kalemle yazmış. Yani şu an elimdeki ucuz yeşil silgiyle bile silebilirim geleceğimi. Yeni kaderimi ben yazacağım. Sonrasında yapmam gereken tek şey bu defteri, seni, ömrüm boyunca korumak. Benim durumumda bu pek uzun sürmeyecek. Sonuçta öldükten sonra kader defterlerini Tanrı bile değiştirmez.

İçimi dökmeye ihtiyacım var günlük ancak vakit dar. Rüyamda o kütüphaneyi bulana kadar her şey sıradandı. Bildiğin gibi Plüton gezegeninin insan cinsinden kadere boyun eğen basit bir vatandaşıydım. Adım Yazgı. Çünkü nüfus memuru, doğduğum gün isim kavanozundan Yazgı adını çekmiş. Bu gezegenin, daha doğrusu cüce gezegenin, Yazgı isimli 913. vatandaşıyım. Ne ironik! Önemsiz bir gezegende doğup büyüdüm ve burada ölecektim. Tanrı böyle bir gezegenin yazgısı ile kendisi uğraşmazdı bile. Melekler de basit bir evrak işi olarak görürdü. Oysa şimdi ciddi bir kriz karşısındalar. Uzun rüya seansları sonunda başardım. Kader defterimi kütüphaneden çaldım.

Ölümümden sonra değiştirilemez, yok edilemeyecek bu defteri Umut'a vasiyet edeceğim günlük. Çocuklara aşıladığımız 'Hiçbir şeyi değiştiremezsin' düşüncesine rağmen zihnimizde bize ait özgür bir yer olduğunu bana gösteren çocuğa...

İşim bittiğinde Plüton artık kadere boyun eğmeyecek, kimse Plüton vatandaşlarının kader takıntılı inancıyla dalga geçemeyecek çünkü bu inancı yok edeceğim!

Kanser hastası bu yaşlı kadın, ölümünden önce son rüyasında kütüphanenin yaşayanların defterleri kısmını yakacak ve yaşayanların kaderini özgür kılacak. Bu yetenekli bir gazeteci tarafından basına yansıtıldığında Plüton'un kader ile alakalı tüm gelenekleri, çocuklara 'Hiçbir şey sizin seçiminiz değil' diyen o saçma müfredat, gelir eşitsizliğini normal kabul eden kast sistemi hepsi yıkılacak.

Bu gece, defterimde yazan ölüm günüm. Elveda günlük. Seni tanımak güzeldi. Bu gece bir elimde benzin bidonu, bir elimde kibrit kutusu ile rüyalara dalacağım ve beni bulduklarında o bidon boşsa başardım demektir.

913. Plütonlu Yazgı

Bu öykü, daha önce Golem Fanzin'in 4. sayısında yer almıştır.

Golem
İki aylık spekülatif kurgu fanzini
Mastodon