Paslanmış demir kapının gıcırtısı ile titreyerek uyandı rüyasından. Gözlerini kapamadan önce, bir daha uyanmamak için dua etmişti. Rüyasında özgür bir adamdı. Karısı ve yakında yetişkin bir adam olacak oğlu ile cennette onlar için ayrılmış mütevazi bir köşede oturuyorlardı. Bazen elindeki kağıda birkaç satır yazıp karalıyor bazense oğlunun heyecanla anlattığı hikayelere kulak verip onun neşesine ortak oluyordu. Gözleri, ılık güneşin altında karısınınkilerle buluştuğunda yüzünü minnet dolu bir tebessüm kaplıyordu. Her şey olmasını istediği gibiydi, huzur ve sevgiden daha fazlası yoktu. Biraz sonra üşümeye başladı. Kemiklerine kadar onu ısıtan güneş yavaş yavaş kayboluyor, yerini kasvetli bulutlara bırakıyordu. Öksürdü. Boğulurcasına öksürdü. Elinde tuttuğu kağıdın kanla ıslandığını fark ettiğinde oğluna baktı. Delikanlının gözlerindeki hayal kırıklığını gördü. Karısı başını öne eğip sessizce oturmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Kendi kanında boğulduğunu hissetti, ağlıyordu. Oğlu hiddetle ayağa kalkıp ağzından çıkan sözcüğü bir zehirmişçesine babasına tükürdü.
‘’Katil…’’
Soğuk hücresinde uyandı. Günlerdir karanlıkta kalmaya alışmış gözleri kapının ardından gelen ışıkla buluşunca irkildi. Koluyla yüzünü siper ederek girişte duran iki genç adama zorla baktı. Adamlardan biri yere bir şeyler dökerken ona bağırıyordu.
‘’Katil…’’
Sonrası yine karanlıktı.
Ayak bileklerine bağlı zincirleri çekiştirerek öne doğru süründü, elleriyle yeri yokladı. Birkaç başarısız denemeden sonra parmaklarında ıslaklık hissetti. Vücudunu daha da öne iterek çatlamış dudaklarıyla ıslak zemini emerken ağlamaya başladı. Sesinde hüzünden çok öfke vardı. ‘’Canımı neden şimdi almıyorsun?!’’
‘’Ölmeyi bu kadar istiyorsan neden yeri emiyorsun?’’
Ses çok yakınından, karanlığın içinden gelmişti.
‘’Kim var orda?!’’ Korkuyla kafasını kaldırdı. O uyurken yanına yeni bir suçlu daha getirip getirmediklerini bilmiyordu, yeni biriyle çok kısa süre de olsa küçük hücresini paylaşma fikri pek de fena sayılmazdı.
‘’Ben Eldrin. Sen de Danielo olmasın…’’ Yabancının sesi genç ve diriydi. Sözcükleri telaffuz edişinden tahsilli bir adam olduğu anlaşılıyordu. Danielo kısa bir süre şaşkın şaşkın boş karanlığa bakmış olsa da günlerdir tek bir kişiyle iletişime geçmemiş olmanın verdiği yalnızlığı gidereceği için heyecanlandı.
‘’Eldrin… Garip bir isim. Buralı değil misin?’’
‘’Değilim bayım, çok uzak bir yerden geliyorum.’’ Adamın ismi ve tavırları her ne kadar Danielo’ya gerçekten yabancı gelse de dilini bu kadar düzgün konuşuyor olması onu şaşırtmıştı, yabancı onda büyük merak uyandırmıştı.
‘’Neden buradasın, suçun nedir?’’ derken boğucu öksürük nöbetleri başladı. Hücresinin aralık ayı sokaklarından daha soğuk olduğuna yemin edebilirdi.
Yabancı güldü. ‘’Burada olma sebebim sana yardım etmek bayım, hepsi bu.’’ Ses tonu cana yakın ama bir o kadar da muzipti.
Danielo öksürüklerinden vakit bulabildiği kısa bir arada ağzını omzuna sildi. ‘’Bu affedilemez bir suç kardeşim’’ gülmeye çalıştı. Kendini biraz daha toparladıktan sonra devam etti. ‘’Biraz güçlü bir adamsan beni şuracıkta boğabilirsin. Boynumu o soğuk, paslı demirdense sana sunmayı tercih edebilirim sanırım.’’ Yüzü gülüyordu ama o bunu belli etmemeye çalışsa da sözcükler ağzından çıkarken ona acı vermeye başlıyordu.
Yabancı cevabında gecikmedi. ‘’Seni bu hücreden çıkarabilirim ve bu yüzden kimse o güzel kafamı boynumdan ayıramaz.’’ Kahkaha attı. Danielo biraz uzağında duran adamın rahatlığını sorguladı. Belki de asıl sorgulanması gereken benimdir diye de düşündü. Yabancının sorusu sessizliği bozdu.
‘’Soruma cevap vermedin bayım. O pis yeri neden yaladın? Birkaç gün susuz kalmak ölmek için gayet güzel bir yöntem.’’
‘’Çok yakın bir zamanda, istesem de istemesem de ölmüş olacağım, kararım çoktan verildi. Her iki taraftan da…’’ Sesinde kabullenmişlik vardı.
‘’Biliyorum.’’ Dedi Eldrin. ‘’Bir başkasının kaderini satın aldın, daha doğrusu o sana sattı.’’
Danielo böyle bir şey duymayı beklemiyordu. Kimdi bu garip Eldrin? Neden bu bilgileri biliyordu?
‘’Saçmalıyorsun! Ben… ‘’ geriye yaslanıp kafasını öne eğdi. ‘’Ben bir çocuğu öldürdüm ve cezamı çekeceğim.’’
Yabancı, Danielo’nun sözlerini duymazlıktan geldi. ‘’Cezanın bu olmadığını biliyorsun, sen onlar tarafından vazgeçilmiş bir adamsın.’’
Danielo sinirlenmişti. Ayak bilekleri ağır zincirlere bağlı olmamış olsa yabancıya atılabilirdi. Ama yabancı haklıydı, zihninden kaleme aktardığı düşünceler bir zamanlar aynı ekmeği yediği üst tabaka insanların uykularını kaçırıyordu. Aslen soylu bir aileden gelen ve yazmayı seven Danielo, çok uzun süredir cennet ödülünün kilise tarafından halka karşı bir silah olarak kullanıldığının farkındaydı. Yönetim böyle buyurmuştu, çocuklarının gece yataklarına aç karnına girdiğini gören bir babanın isyan etmemesi için usluların ve mazlumların ödüllendirildiği meyve dolu bahçelerden daha akıllıca sunulmuş başka bir kabullendirme yöntemi olamazdı. Danielo inançlı bir adam sayılabilirdi, yine de tanrının gerçek sözlerini insanoğlunun söylediklerinden kolayca ayırabilecek mantığa da sahipti. Ona göre tanrı gerçekten de zalimlerden zamanı geldiğinde hesap soracaktı. Ama bu inancın yozlaşmışlar tarafından suistimal edildiğini gördüğünde bir şeyler yapması gerektiğini de biliyordu. Yaptı da… Hikayelerinde gözlerini açabildikleri takdirde taze üzümleri bu dünyada da yiyebileceklerinin farkında olan sade insanlara yer verdi, o insanlar emeklerinin karşılığını almak için ölmek zorunda olmadıklarını çok iyi biliyordu. Halkın büyük bir kısmı okuma yazma bilmiyordu, yine de Danielo’nun fikirlerine içten içe sempati duyan sokak çığırtkanları bu cesur hikayeleri kuytu köşelerde okumaktan çekinmemişti. Bir fitilin yakılmaya başladığını gören krallık öcünü almak için pek fazla beklemedi. Bir ekim akşamı, kilise tarafından halka Danielo’nun aforoz edildiği, bütün mallarına el konulduğu ve bu baş kaldırış hikayelerini o günden sonra elinde bulunduran ve anlatmaya cüret eden herkesin idamla hüküm giyeceği ilan edildi. Bulabildikleri bütün kağıt parçalarını toplayıp kilisenin bahçesinde dualar eşliğinde yaktılar, bulamadıklarının yerlerini ise Danielo ve birkaç fikirdaş arkadaşı hariç kimse bilmiyordu. Danielo o akşamdan sonra hikayelerindeki babalardan biri olmuştu ve o babalar gibi de bundan sonra çocuğunun gece yatağına tok gitmesi için bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu…
Yabancı cebinden bir kutu çıkarıp adama attı. ‘’Az daha unutuyordum.’’ Kutu Danielo’nun biraz uzağına düşmüştü, sürünerek öne eğildi. Kutunun üzerinde nokta nokta kabartılar vardı. ‘’Bu nedir?’’
‘’Antibiyotik. On gün süreyle sabah akşam aksatmadan içmelisin. Hastalığın tam olarak ne bilmiyorum ama ciğerlerine iyi geleceğine eminim.’’
Danielo bu saçma laflara güldü. ‘’Sence on gün sürem varmış gibi mi görünüyor? Haha.’’ Kutuyu yere koydu. ‘’Kafamı karıştırıyorsun Eldrin. Kimsin sen? Daha doğrusu nesin?’’
‘’Kafan daha da karışacak bayım! Buraya gelmeden önce nasıl bir giriş yapacağımı kafamda defalarca düşündüm, ne tepki vereceğini merak ettim. Açıkçası beklediğimden daha sakin karşıladın beni. Sana çok fazla saygı duyduğumu belirtmeliyim. Fikirlerin bu dönem için fazla cesur kaçıyor olabilir ama başka bir dönemde, benim dönemimde insanlar sana Uyanışın Babası diyor! Sana sen diye hitap ediyorum ama bu tamamen dilinin benim tercüme kodlarımla uyuşmamasından kaynaklanıyor.’’
‘’Senin dönemin mi?’’ Danielo’nun yüzündeki rahat ifade yavaş yavaş kayboldu.
‘’Bir hikaye yazmıştın bayım, sonunu hiçbir kütüphanede bulamadım. Tanrı, günahkar bir adamı sorgularken ona bir şans veriyor ve diyor ki ‘’Seni annenin rahmine geri koyacağım, işte sana hatalarını telafi etmen için fırsat fani! Bu sefer dünyada yaptıklarına dikkat et, dikkat et ki seni cennetime alabileyim.’’ Başlığı olmayan bir hikaye… Fani adam dünyaya yeniden geliyor, ama Tanrı’yla yaptığı pazarlığı asla hatırlamıyor. On üçüne geldiğinde yine hırsızlık yapıyor, on yedisine geldiğinde insanların namuslarına göz dikiyor, yirmisine geldiğinde para uğruna can almaya başlıyor ve otuz beşine geldiğinde, Tanrı ile tekrar buluşuyor. Cehennemin gölgesini görüp korkan fani tekrar af dilenmeye başlayıp tövbe ediyor. Tanrı ona bir şans daha veriyor. Nitekim fani adam cenneti hak etmek için öncesinden daha fazla hiçbir şey yapmıyor. Defalarca, defalarca tekrar ediyor bu pazarlık ve hiçbirinde de dünyaya geri dönmeden önce Tanrı’ya onu neden böyle yarattığını sormayı akıl edemiyor. Son cümle elbette ki benim kişisel yorumum, olaylara fazla kaderci baktığını düşünüyorum. Daha müsait bir zamanda bunu uzun uzadıya da tartışmak isterim. O fani de elbet bir seferinde cennete girmeyi hak edecek mi acaba? Neden olmasın? Demek istediğim o ki beni de bu hikayedeki ikinci bir şans olarak düşünebilirsin. ’
‘’Açıkçası… senin Suriel olduğunu düşünüyorum. Buraya beni iyileştirmek için mi geldin yoksa diğer tarafa giderken bana eşlik mi edeceksin işte ona karar veremedim.’’
‘’Gerçekten de düşündüğüm kadar çılgın bir adamsın bayım!’’ dedi Eldrin.
‘Ama cehenneme gitmeyeceğimi biliyorum. İçim rahat.’’
‘’Suçsuz olduğunu kabul ediyorsun demek?’’
Danielo dikdörtgen kutuyu elleriyle yokladı, uç kısmı kesikti. İçinde keskin kağıtlarla bağlanmış birkaç yuvarlak şey olduğunu hissetti, neredeyse elini kesiyordu. Yabancı adam bu küçük kutunun hastalığına iyi geleceğini söylemişti. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Şifacı ona fazla zamanı kalmadığını söylemişti, bunu bilerek kabul etmemiş miydi her şeyi?
‘’Seni yargıladığımı düşünme, senin yerinde olsam ben de aynı şeyi yapabilirdim belki ama benim bakmakla yükümlü olduğum bir ailem yok. Kendimi senin yerine kolayca koyamam.’’
‘’Kaybedecek bir şeyim yok Eldrin… En azından ailem hayatlarının geri kalanını rahat bir şekilde geçirebilecek, bunu bilmek her şeyden daha önemli.’’ Sesinde hüznü bastırmaya çalışan bir kararlılık vardı.
‘’O zengin adam sana suçunu üstlenmen karşılığında para teklif ettiğinde hayır demiş olmayı ister miydin bayım?’’ diye sordu Eldrin, artık daha ciddi bir tavır almıştı.
Danielo’nun yüzünde silik bir tebessüm oluşup kayboldu ama Eldrin karanlıkta bunu göremedi.
‘’Hastayım. Ciğerlerim zavallı sahibini çok yakında reddedecek. Ben bir başkasının kaderini satın almadım Eldrin, aileme yeni bir hayat satın aldım. Hem benim bu saatten sonra keşkeleri düşünmeye hakkım yok. Her şey çoktan olup bitti.’’
‘’Ama o züppe yaptığının cezasını çekmeyecek, itibarından bir şey kaybetmeyecek ve insanlar ona değil sana lanet okuyor!’’
‘’Bunları göze aldım, her şeyi göze aldım…’’
‘’Oğlun da sana lanet okuyor.’’
Danielo ağlamak istiyordu, öksürüğünde boğulup oracıkta ölmek istiyordu. ‘’Yetişkin bir adam olduğunda, her şeyi öğrenecek. Ona sayfalar dolusu mektuplar yazdım, zamanı gelince öğrenecek.’’
‘’Biliyorum. Ben de o mektupları okudum. Beni sana gelmeye iten en büyük sebep de buydu.’’
Danielo hiddetle yerinden oynadı, gözlerini kocaman açıp karanlıkta duran adamın siluetine dikti. ‘’Hayır. Hayır. Bunu şimdi kimsenin bilmemesi gerekiyor!’’ kafasını delice sağa sola sallıyordu. ‘’Biliyorlarsa neden hala buradayım?!’’ Gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı, kanlı gömleği biraz daha ıslandı. ‘’Çok yakın bir zamanda beni götürecekler Eldrin! Gardiyanları duydum… Gün ne zaman doğuyor bilemiyorum, burası her zaman karanlık ama az kaldı Eldrin hissediyorum…’’
Eldrin ayağa kalkıp yavaş adımlarla Danielo’ya doğru yürüdü. Elini cebine götürüp tabakasından bir dal sigara aldı ve gömlek cebinden çıkardığı çakmakla sigarayı yaktı. Danielo yabancının yüzünü alevlerin ardından kısa bir süre de olsa ilk o zaman gördü. Tertemiz, beyaz tenli genç bir oğlandı. Üzerine garip bir gömlek ve pantolon giymişti, daha önce görmediği renkten kumaşlardan yapılmıştı. Eldrin bir dal da ona uzattı, Danielo ona uzatılmış küçük silindir şeye garipseyerek baktı. Genç çocuğun ağzından çıkan duman soluğunu kesiyor gibiydi, tekrar öksürmeye başladı.
‘’Düşüncesizlik ettim, özür dilerim.’’ Eldrin ağzındaki sigarayı yere atıp ayağıyla üzerine bastı. ‘’Burada bulunma sebebimi sormuştun, söyleyeyim. Seni bu durumdan kurtarabilirim, istersen seni o parayı kabul etmemen için o zamana götürebilirim.’’
Danielo ağzını tekrardan yırtık gömleğine sildi. Birbirine karışmış sakallarını kaşıyarak kaşlarını çattı. ‘’Neden bahsediyorsun?’’
Eldrin cebinden bu sefer ilaç kutusundan daha büyük bir şey çıkardı. Çakmağı tekrar yakarak nesneyi Danielo’nun da görmesini istedi. ‘’Bunun sayesinde yanına gelebildim.’’ Metal nesneyi şaşkın şaşkın bakan adama uzattı. ‘’Şu an gözünde şeytani bir varlıkmışım gibi durduğuma eminim. Ne bir Surielim ne de şeytan. Sadece senden birkaç yüzyıl sonra dünyaya gelmiş bir insanoğluyum. Bu aleti de çaldım, kullanma ehliyetim bile yok ama şansımı denemeye değerdi.’’ Metal kutuyu Danielo’ya uzattı. Kafası allak bullak olan adam kutuyu evire çevire inceledi. Üzerinde birkaç siyah nokta ve sayılardan oluşan şeffaf bir ekran vardı. ‘’İstersen, beraber o ana geri dönebilir ve zengin adamın sana sunduğu teklifi ret edebiliriz. İsmi neydi Franciello mu Francica mı? Mektubun o kısmı yıllar içerisinde biraz çürümüş açıkçası. Bana sadece ne zaman olduğunu söyle.’’
Danielo büyük bir titizlikle tuttuğu metal kutudan gözlerini alamıyordu, genç çocuk birkaç düğmeye bastığında garip cisim aydınlandı. Gözleri ışıktan neredeyse kör oluyordu. Yutkunarak kendini ışıktan olabildiğince uzağa çekti ve kollarıyla yüzünü siper etti. Kalbi göğüs kafesinden çıkacak gibi atıyordu. ‘’Bu… Bu sihir mi?’’ diye sordu korkarak.
‘’Evet. Dünyanın en güzel sihri, ama benim dönemimde insanlar ona bilim oyuncağı diyor…’’ dedi Eldrin gülümseyerek.
Danielo’nun gözlerinde çılgın bir ifade belirdi. ‘’İşte şimdi bunun için o yakışıklı yüzünü güzel boynundan koparıp atabilirler…’’ dedi delicesine gülerek. Bir yanı genç adamın bir illüzyon olduğunu düşünüyor bir yanı da anlattıklarına inanmak istiyordu. ‘’Tanrı bana gerçekten de bir şans daha vermiş olabilir mi?’’ dedi kendi kendine. Aklına rüyasında ona lanet okuyan oğlu geldi. Delikanlının gözleri ne kadar da utanç dolu bakıyordu babasına, kalbi çok kırıktı. Ama yanakları dolgundu oğlunun, diriydi, sağlıklıydı. Ve avucunda, hiddetten ezilmiş mor üzüm taneleri duruyordu.
‘’Beni dinle. Eğer o adama hayır dersen kafan boynundan kopmayacak ve sanırım işimiz bitince seni geldiğim yere götürüp iyileştirebilirim. Tıbbın ne kadar ilerlediğini görünce ağzın şimdikinden daha açık kalacak eminim… Ve ben senden daha genç bir adam da değilim. Aynı yaştayız bayım.’’
Çakmak sönmüştü. Oysa ki o küçük alevlerden gelen küçük sıcaklık Danielo’nun içini ne kadar da ısıtmıştı. Uzaktan birkaç ayak sesi duydu, adımlar gittikçe daha da gürültülü basıyordu yere. ‘’Geliyorlar’’ diye fısıldadı. ‘’Benim için geliyorlar.’’
‘’Fazla zamanımız kalmadı!’’ diye bağırdı Eldrin. ‘’Ne zaman olduğunu söyle!’’
Danielo Eldrin’in elini tuttu, teni yalan olamayacak kadar sıcaktı. Karşısında duran adam onun yaşındaydı ama en az kendi oğlu kadar genç duruyordu. ‘’Hiç yıpranmamış.’’ diye düşündü. Gözlerinden akmaya başlayan yaşlar kuru dudaklarını ıslattı.
‘’Hayır’’ dedi Danielo, sözcükler ağzından bir fısıltı gibi çıkıyordu. ‘’Yaptığım seçimlerin bir ödülü var…’’
Eldrin soğuk bir heykel gibi duran adama şaşkınlıkla bakıyordu. Adamın gözlerinde pişmanlık namına hiçbir şey yoktu, sadece yaş ve övünç görüyordu.
‘’Bu cesur bir karar bayım.’’ dedi. ‘’Ölmek için neden bu kadar çok inat ettiğini anlamış değilim.’’
‘’Anlayacaksın.’’ diye yanıtladı Danielo.
Eldrin cihazın düğmesine bastı. Adımlar artık birkaç metre ötedeydi, elini çabuk tutmalıydı. Kendini hayal kırıklığına uğramış hissetti, büyük hayranlıklar duyduğu adamı kurtarmak onun için çocuk oyuncağıyken reddedilmişti. Belki birkaç yıl daha yaşasa, Eldrin ve onun gibi tüm meraklılar için okuyacak fazladan şeyler yazabilirdi. ‘’Ne kadar şey kaybettiğinin farkında değil’’ diye düşündü, Danielo’nun kazandığı şeyi ise anlayamıyordu.
Komut verici düğmeye basmadan hemen önce son bir kez Danielo’ya baktı. ‘’Tekrar geleceğim bayım. umarım ki bir seferinde, seni ikna edebilirim.’’
‘’Hikayenin sonunu merak ediyorsun, değil mi?’’ dedi Danielo. Eldrin’in gözlerinin büyüdüğünü gördü. Kapının hemen yanında konuşan adamların sesini duyabiliyorlardı.
‘’Günahkar, asla cennete gidemeyecek...’’
Eldrin’in gidişiyle birlikte karanlık, hücreye tekrar hakim olmuştu. Ta ki askerler, demir kapıyı Danielo için son kez açana dek.