Neden "bazı" kadınlar kocalarından daha uzun yaşar?

· 4 dakikada okunur
Neden "bazı" kadınlar kocalarından daha uzun yaşar?
Fotoğraf: Elena Mozhvilo / Unsplash

On altıncı yüzyıl Roma’sında karanlık bir mutfakta bir grup kadın oturmuş ufak iksir şişelerine kokusuz ve zararsız görünümlü bir sıvı dolduruyordu. Bu sıvı yirmi yıllık dönemde çoğunluğu kocalar olan altı yüz kişinin ölümüne sebep olacak olan Aqua Tofana’dan başka bir şey değildi. İçeriğinde arsenik, kurşun ve belladonna olduğuna inanılan bu masum görünümlü şişe kolayca kadınların tuvalet masalarında gizleniyor, bazen kötü kocalardan kurtulmaya bazen de erken yaşta büyükçe bir mirasa konmaya vesile oluyordu.

Aqua Tofana’ya maruz kalan kurban, kokusuz ve tatsız sıvıyı içtiğini fark etmediği gibi, zehrin yavaş nüfuz eden yapısı nedeniyle ilk başlarda doğal bir hastalıkla mücadele ettiğini zannediyordu. İlk dozdan sonra sadece nezle görülürken, üçüncü dozdan sonra kusma, dehidrasyon, ishal, yanma hissi gibi daha ciddi belirtiler ortaya çıkıyor, dördüncü ve son dozla ise ölüm kapıyı çalıyordu.

Aqua Tofana kadınlara boşanma hakkı tanınmadığı dönemlerde baskıcı, sadist kocalardan kurtulmanın tek yolu değildi. Çok uzun zamandan beri karanlıklarda yaşayan bir grup kadın hemcinslerini koruyup kollamayı görev edinmişti. Venefica ya da veneficium.

Venefica (dişi zehirci anlamına gelen Latince kelime) İncil, Exodus 22:18’de “Thou shalt not suffer a venefica to live” yani bir “venefica”nın yaşamasına izin vermeyeceksin şeklinde yer almaktadır. Bununla beraber İngiltere’de sürdürdüğü cadı avlarıyla bilinen Kral James, Yunanca metinlerde geçen venefica kelimesini “witch”, yani cadı ile değiştirmiş, böylece çeviri “Thou shalt not suffer a witch to live” yani “Bir cadının yaşamasına izin vermeyeceksin” şeklini almıştır. Bu haliyle cadıların avlanıp infaz edilmesine de dayanak olmuştur.

Peki gerçekten de cadılar zehir kullanır mı? Aslında herkes kadar. Uzunca bir süre (milattan önce dördüncü yüzyılda başlayıp orta çağa uzanan dönemde) Roma’da düşmanlarını zehirlemek ya da zehirlenme korkusuyla yaşamak o kadar yaygındı ki bitkisel, hayvansal zehirler ve bunların panzehirleri konusunda bir külliyat oluşmuştu. Günümüzde özellikle Voodoo rahiplerinin ve kara büyü uygulayan bazı cadı ya da büyücülerin zehir kullandığından bahsedilse de işin ketum yapısı gereği gerçeğe ulaşmak pek de mümkün değil. Bununla beraber haberleri biraz araştırırsanız cadı olup olmadıklarını bilemeyeceğimiz birçok kadının kocalarını zehirleme suçuyla yargılandığını ve mahkûm edildiğini görebilirsiniz.

Haydi şimdi tamamen akademik merakla meşhur Aqua Tofana’nın bileşenlerinden belladonnayı daha yakından inceleyelim.

Yaygın olarak belladonna veya güzelavrat otu olarak bilinen Atropa belladonna, domates, patates ve patlıcanı da içeren Solanaceae ailesinde yer alan çok yıllık otsu bir bitkidir. Anavatanı Türkiye dahil Avrupa ve Batı Asya'dır. En dikkat çekici özelliği ise parlak siyah renkteki meyveleridir.

Bitkinin ismindeki Atropa, Yunan Mitolojisi’ndeki Moiralardan bir tanesi olan Atropos’tan gelmektedir. Moiralar bir büyük dokuma tezgahında geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği dokuyan tanrıçalardı ve Atropos bir insan ömrünün sonuna geldiğinde onun ipliğini kesmekle görevliydi.

Toksik alkoidler içeren güzelavrat otu sinir sistemini hedefleyerek kalp atış hızını arttırır, kas sisteminin yavaşlamasına sebep olur. Belirtiler genellikle yavaş ortaya çıkar, büyümüş göz bebekleri, ışığa duyarlılık, taşikardi, baş ağrısı, halüsinasyon ve deliryum. Bu belirtileri koma hali ve ölüm takip eder. Türkiye de dahil olmak üzere bitkinin yaygın olarak bulunduğu yerlerde birçok insan ama özellikle de çocuklar, bitkinin yemişlerinin tadına bakarken hastalanmış, hatta hayatlarını kaybetmişlerdir. Siz siz olun ne olduğunu bilmediğiniz bitkilerin meyvelerini yemeyin.

Bitkinin güzelavrat otu ismini almasını sağlayansa bir dönem kadınların şuh bakışlara sahip olmak üzere (göz bebeklerini büyüten etkisi sebebiyle) belladonna ekstraktını gözlerine damlatmış olmalarıdır. O dönem hemen her kadının tuvalet masasında bulunan bu maddenin arada yolunu kaybedip kocalarının yediğine içtiğine karışmasına da şaşırmamak gerekir. Bu konuda en ünlü vaka (her ne kadar söylentiden ibaret olması muhtemel olsa da) Roma İmparatoru Augustus’un ölümüdür. Mark Antony ve Kleopatra’yı yenen imparatorun, karısı Livia tarafından güzelavrat otu kullanılarak zehirlendiğine inanılmaktadır. Aynı şekilde Julia Agrippina’nın zehirci bir kadın olan Locusta’nın yardımlarıyla kocası İmparator Cladius’u belladonna kullanarak öldürdüğü düşünülmektedir.

Peki güzelavrat otunun istenmeyen insanları ortadan kaldırmak dışında ne gibi kullanım alanları vardı? Cadıların süpürgelerine atlayıp uçtuğuna inanılan dönemde, cadı toplantılarına (sabbath) bir çeşit uçma merhemi (flying ointment) kullanarak gittiği düşünülmekteydi. Bu merhem güzelavrat otu, afyon, baldıran otu, kurtboğan gibi toksik bitkilerin karışımında elde ediliyordu. Bu söylentinin bu haliyle gerçek olmadığı ortada olsa da tamamen desteksiz olduğu da söylenemez. Şöyle ki, bu karışım aynı zamanda halüsinojenik etkiler de barındırdığından kullanıcılarına uçmaya benzer bir deneyim yaşatması hiç şaşırtıcı olmazdı. Kim bilir belki de bahsedilen “uçma” toksik maddelerin sebep olduğu etkiyle gerçekleşen “uçma”ydı. Günümüzde transandantal deneyim yaşamak isteyenler için toksik olmayan bitkilerle hazırlanmış “uçma merhemleri” bulmak mümkün. Siz yine de içinde ne olduğunu bilmediğiniz karışımlarla “seyahate” çıkmayın.

Toledo'lu oyun yazarı Francisco de Rojas Zorrilla'nın (1607-1648) bir eserinde, uçma merhemiyle ilgili bir konuşma vardır.

“Marki: Diğerleri cadıların uçabileceğine inanıyor.

Zambapalo: Peki bunu yapamazlar mı?

Marki: Kesinlikle hayır cahil dostum.

Zambapalo: Bu konularda uzman olmadığıma göre gerçekte ne olduğunu siz söyleyin.

Marki: Kendilerini bir merhemle ovuyorlar.

Zambapalo: Peki sonra?

Marki: Şeytanın verdiği merhem onları uyutuyor ve öyle bir rüya görüyorlar ki, hiç rüya görmediklerini sanıyorlar. Ve şeytanın aldatma gücü çok büyük olduğundan, hepsine aynı rüyayı gördürüyor. İşte bu yüzden de gerçekten derin uykudayken havada uçtuklarını sanıyorlar. Ve hiç uçmamalarına rağmen, uyandıklarında buzağıyı görmeye gittiklerini ve Baraona'daki tarlaları ziyaret ettiklerini düşünüyorlar.”

Gelelim cadılar için ufak bir astral seyahat ritüeline. Yatmadan önce ılık bir duş alıp bir bardak pelin otu çayı için. Pelin otu (mugwort) günümüzde astral seyahat için kullanılan güvenli bitkilerden biri olsa da edindiğiniz çayın içilebilir olduğundan emin değilseniz ya da içmek istemiyorsanız, saksıda bir pelin otu bitkisini odanızın köşesine yerleştirebilir, pelin otuyla doldurulmuş bir yastıkta uyuyabilir, ya da tütsü gibi yakabilirsiniz. Eğer kristallerin gücüne inanıyorsanız baş ucunuza ametist ve mavi kiyanit yerleştirebilirsiniz. Ametist kâbusları engelleyip sezgilerinizi güçlendirirken, mavi kiyanit astral seyahatinizi kolaylaştıracaktır. Şimdiden bütün cadılara iyi uçuşlar!

Mastodon